top of page

KNİDOS ANTİK KENTİ

Günümüzde Datça ya da Reşadiye Yarımadası şeklinde isimlendirilen, antik çağda ise Knidos Yarımadası olarak tanınan yarımada, Anadolu’nun güneybatı ucunda doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 65 km uzunluğunda Ege Denizi’ne doğru uzanmaktadır.² Ayrıca yarımadanın en uç noktasındaki bu mevki, Ege ve Akdeniz’in birbirinden ayrıldığı, diğer bir ifadeyle birleştiği noktadır.

Kentin belirgin bir coğrafi yapısı vardır. Herodot bu kenti şu şekilde tanımlar: “Burası Bybassos Yarımadası’nın uzantısıdır; bütün Knidos toprağı, ince bir kıstak dışında suyla çevrilidir; kuzeyi Kerameikos Körfezi, güneyi Syme ve Rhodos denizidir.” Kent, kıstakla ayrılan bir yarımada ve anakara kıyılarına kurulmuştur. Kıstakla ayrılan Deveboynu Yarımadası'na göre nispeten eğim daha az olduğu için kentin tiyatro, agora, tapınaklar gibi önemli yapıları anakaraya kurulmuştur. Anakara bölümünde de yeteri kadar düz alan olmadığı için arazi teraslanarak düz alanlar oluşturulmuş ve konutlar bu düzlüklere inşa edilmiştir. Kıstak formuyla, her iki tarafı denize açılan doğal limanları oluşturmuştur. Antik dönemde Strabon bu liman oluşumunu şu şekilde anlatmıştır: “... sonra çifte limanlı Knidos’a gelinir. Bunlardan biri açık, diğeri ise trier’leri¹ içine alabilen, 20 gemilik bir donanma merkezi olan ve kapatılabilen bir limandır.” Doğal şekil ile kentin limanları bu alana inşa edilmiştir. Kentin yarımada bölümü, kuzeyden ve güneyden bakıldığında, zirvesinin deve hörgücüne benzeyen görünümü nedeniyle “Deve Boynu” olarak isimlendirilmiştir.⁴ “Deve Boynu” aynı zamanda “Kap Krio” olarak anılmaktadır.

Kap Krio, anakaranın hemen yanında, güneyde dik bir uçurum ile sonlanan, savunması kolay yüksek bir akropol görünümündedir. Bu coğrafi özellikleri dolayısıyla birçok araştırmacı, Knidos’taki ilk yerleşimin küçük adada meydana geldiğini düşünmektedir. J. T. Bent’in 1888 yılında Kap Krio’da yaptığı araştırmalarda, doğa şartlarının gün yüzüne çıkardığı mezarlar ve içlerinde bulunan Kykladik idoller, Erken Bronz Çağı’nda burada bir yerleşim olduğunu gösterir. Ancak gerek bu buluntular gerekse mezarlarla ilgili bugün hiçbir kalıntıya rastlanamamıştır.⁵ Pylosele’de bulunan ve M.Ö. 13. yüzyıla tarihlenen tabletlerde Knidos’tan ve halkından söz edilir. Bu yazılı dokümanlar bu dönemlerde de bir yerleşimin söz konusu olduğunu göstermektedir. Özellikle Askeri Liman çevresinde gerçekleştirilen kazılar sırasında bulunan vazolar ve seramik parçaları, yazılı dokümanları doğrular niteliktedir.⁶ M.Ö. 12. yüzyılda gerçekleştiği düşünülen Dor göçleri sırasında göçmenler, dalgalar halinde Rodos, Kos, Syme, Halikarnasos ve Knidos Yarımadaları’na geçmişlerdir. Knidos’un kuruluşu, Rhodes ve Syme’deki Dor yerleşimlerini takiben geç 12. yüzyılda gerçekleşmiş olmalıdır. Bu nedenle, antik literatürde Knidos’un kuruluşu Dor kökenine ve Spartalı kahraman Triopas’a bağlanır.⁴

 

M.Ö. 4. yüzyılda, Knidos için altın çağ olarak değerlendirilebilecek bir dönem başlamıştır. Yüzyılın ortalarında, Knidos’un arkaik ve klasik yerleşiminin üzerine, yeni ve daha modern bir planlama ile bugünkü kalıntıların büyük çoğunluğunu teşkil eden bir düzenleme yapılmıştır. Eski şehrin iskân alanları üzerine Hippodamik (ızgara) plana uygun bir sistem oluşturulmuştur. Anakara ile bağlantısı, kendine özgü planlaması, güçlü konumu, 'Ticari Liman' ile direkt ilişkisi ve üzerinde yer alan konutlar ile Kap Krio alanı, antik kent içinde başlı başına bir yerleşim alanı durumundadır.⁶
 

Yerleşim Planı
 

Bir doğal çevre unsuru olarak burunlar, akıntıları keserek limanlar için doğal bir barınak oluşturur. Bu özellikleri nedeniyle liman kentlerinin yer seçimi bakımından önemli noktaları temsil ederler. Deveboynu Burnu’nda yer alan Knidos kenti, doğal çevrenin yerleşim kararları üzerindeki etkisine bir örnektir. Knidos’un yerleşim kararları üzerinde etkili olan iki önemli faktör vardır: kıyı çizgileri ve doruk çizgileri. Oldukça girintili çıkıntılı kıyı çizgilerine sahip ve önceleri bir ada olduğu bilinen Kap Krio alanı, Knidos’un ilk yerleşim alanı olmuştur. Zaman içinde kentin büyümesiyle birlikte kıstakla karaya bağlanarak yarımada biçimini alan çifte şehir, böylece biri ticari diğeri askeri olmak üzere iki limana sahip olmuştur. Üç tarafı kara ile çevrili limanların denize açılan dördüncü tarafında, rüzgâra karşı kontrol sağlamak amacıyla dalgakıran inşa edilmiştir.⁷ Yerleşimi sınırlayan ve gelişimini belirleyen bir diğer unsur olan doruk çizgileri, kentin karakteristiğini yansıtan surları bize vermektedir. Bu alan içerisine yerleşen Knidos kentinin en belirgin özelliği, eğimli topografyasıdır. Kolektif yaşama niyetinin biçimsel bir kanıtı olan teraslamalar, mimari yapılar için yer seçiminin önemli bir bileşenini oluşturmaktadır. Düzlükler ve tepeler, yapıların fiziksel ve işlevsel özelliklerine göre yer seçiminde önemli rol oynar. Agora yapısı, fiziksel ve işlevsel karakteri itibarıyla limana yakın düzlük bir alana yerleşirken, boulaterion veya stoa gibi kamusal yapılar, kent içinde her ne kadar fiziksel açıdan kesin bir yerleri olmasa da işlevsel açıdan Agora dolaylarında yer alırlar. Tapınaklar, Agora’da, kente hâkim yükseltilerin üzerinde ve genellikle de kültsel bir geçmişi olan alanlarda yer almaktadır. Tepelerin kutsal alanlara, düzlüklerin kamusal alanlara ayrıldığı düşünüldüğünde, geriye kalan ve yapılanma için pek de uygun olmayan yamaçlar, küçük düzlükler gerektiren konutlar için çok büyük bir problem oluşturmayacağından, konut alanları olarak kullanılmıştır.⁷

​KAYNAKÇA

¹ Strabon – Geographika.

² Hızırşah: Bean 1952, 177; Müller 1997, 313; Dalacak-Burgaz: Bean 1952, 173-175; Müller 1997, 312.

³ T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Doksanaltı 2006: 5.

⁴ Büyüközer, A. (2012). Knidos Limanları, (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.

 

⁵ Doksanaltı, E.M. (2006). Knidos Kap-Krio Kazı Alanı (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.

 

⁶ Aysal, N. vd. (2013). Knidos Antik Kentinde Kullanılan Yapıtaşları, Harç ve Sıvaların Mineralojisi, Petrografisi ve Yer Seçiminde Rol Oynayan Jeolojik Faktörler. Knidos Kazı ve Araştırmaları.

 

⁷ Özer, N. O. (2011). Ölü Bir Kentin Anlamı: Karya Kentleri Örneğinde Mimarlık-Doğa İlişkisi. Tasarım Kuram 7(2), 139-152.

bottom of page